26 Eylül 2008 Cuma

Acı

Düşünceler geçer beyinlerden
Silinmek istenen düşünceler
Bir daha hatırlanmak istemeyen.
Tıpkı terkedilen bir bebek gibi.
Sorgulanmadan hayatlardan koparılan
Yaşama hakkı alınan
Bir daha hatırlanmak istenmeyecek olan düşünceler.
Ne istediğini bilmez boşlukta yüzen bünye..
Bir gün ihtiyaç duyar o düşünceye kıvrımları açılmış beyinler
Hatırlamak ister,
Belki de ağlamak.
Ağlar sonra
Hıçkıra hıçkıra ağlar.
Ya hatırlayamazsa?
Hissedecek duygusu bile kalmaz boşlukta.
İmkansız uzak görünür gözlere çoğu zaman
En kolayıdır kestirip atmak,unutmak.
Unutulamayan güzeldir.
Acı çektirir.
Aslında bilinen gerçek tektir,
İstemeyiz mutlu olmak.
Gülmek, sorunsuz yaşamak.
“Sadece” yaşamak..
Ufacık bir gözyaşı damlası.
Ne zaman şakaklardan eksik olsa,
Mutlu sanarız kendimizi.
Bilmiyoruz ki..
Acı çekmek istiyoruz.
Hatırlamak, düşünmek,”ölümü” istemek.
Onlarsız bir hiçiz.
O kadar çok acı çekmek istiyoruz ki ,
Kimse saramaz açık olan yaraları.
Acı söz konusu olduğunda,
En bencil yaratıktır insan.
Oyun oynar onunla.
Ne zaman kaybetse, tekrar elde eder onu.
Yaşamak için bağlanırız bazı duygulara.
Hayatımızda en kolay elde edeceğimiz duygunun esiri olmuşuz halbuki..
Acının…


B.E.’08

Nefes Aldığın Kadar Yaşarsın

Nefes aldığın kadar yaşarsın.
Çıkmak ister ağzından kelimeler
Görmek ister gözlerin biraz daha
Ama bütün bunlar, düğümlenir kalır en sonunda.
Gözlerini istemesen de kapatırsın.

Nefes aldığın kadar yaşarsın.
Yorar en sonunda hayat seni
Bıkar ,tükenir ,yapayalnız kalırsın
İsyan edersin dayanamayıp aldığın nefeslere
Ne yaparsan yap acı verir kalbinin sesi, durduramazsın.

Nefes aldığın kadar yaşarsın.
Umutla beklersin geleceği
Düşünmek istemezsin sonunda her şeyin biteceğini
Yaklaştıkça yavaş yavaş karanlık son,
Geç de olsa anlarsın “acı gerçeği”.

Nefes aldığın kadar yaşarsın.
Durduramazsın akıp giden zamanı
Karşı koyamazsın umursamadan geçen dakikalara
Boğazını yakan nefesin genzine tıkanırken tutamazsın saniyeleri
Sen kirli nefesini geri verirken bir daha asla alamaz o nefesi biryerlerde başka birileri.

Nefes aldığın kadar yaşarsın
Kalbinin attığı kadar gözlerin açık olur
Anlarsın gerçekleri.
Gözünün önündedir kara perdenin arkasındaki umutların.
Gün olur kesilir nefesin…
Ardında bırakırsın benliğinle birlikte tüm hayallerini.
İşte o zaman anlarsın göçüp gittiğini…


B.E’08

Beni İzliyor

Gözyaşım çoktan kurudu.
Geçmişin korları,geleceğimi de ısıtacak.
Bir adım daha atıyorum,
Ömrümden bir saniye daha çalıyorum…
Saniyeler,dakikalar,saatler…
Yarın göründüğü kadar yakın mı...
Ezan okunuyor…
Diken diken tüylerim ok misali fırlamak istiyor.
O’nu hissediyorum.
Çok ama çok yakınımda,beni izliyor.
Beni izliyor,
Her adımımı inceliyor dikkatle.
Yaşarken çürüyen bedenime alay edercesine bakıyor.
Kendimden bile daha yakın artık bana
Beni izliyor…
Serin bir huşu kaplıyor içimi.
Benliğim artık “ben”olmak istemiyor.
Geçmişim bir film şeridi gözlerimde…
Ezan okunuyor…
Bir yaş daha düşüyor kuru gözlerimden.
Çok geçmeden o da kuruyor…

B.E.’06

Beyaz Güvercin

Soğuktu kaldırım.
Ahenk içinde düşen yağmur damlaları daha da soğuklaştırıyordu onları.
Şakaklarımdan aşağı kaldırıma ulaşmak için yarışan damlalar düşüyordu…
Gökyüzü giyindiğim umutlar kadar pisti.
Pis ve bulanık.
Güzel olan hiç olmayandı belkide beklediğim ana kadar
Hiç ulaşamayacağımı bilsem bile umutla beklediğim beyaz an.
Ruhum başaramıyordu canlı kalmayı
Soğuyordu yavaşça.
Ölü,kirli bir beden gibi, soğuyordu.
Bir uğultu kapladı havayı.
Uğultudan çok bir ses.
Beyaz bir umut.
Bir küçük siyah nokta gitgide beyazlaşarak yaklaşıyordu bana
Pis gökyüzünün ona hiç ait olmadığını düşündüğü bir nokta.
Yavaşça süzüldü ve önüme düştü.
Soğuk kaldırıma.
Beyazlığı çirkefçe kirletilmiş bir güvercin
Ağlıyordu.
Belki de,
Üşüyordu.
Nede olsa soğuktu kaldırım.
Uzandım ona ufak bir korku eşliğinde
İsteyeceğim son şeydi onu ürkütmek.
Kavradım yorgun bedenini,
İçimdeki şevkat an be an büyüyerek…
Bulmuştum can yoldaşımı
Karaltının içindeki tek ışığı.
Omzuma kondu beyaz güvercin.
Artık ağlamıyordu.
Bembeyaz ve güçlü kantlarıyla,
Benim yaşlarımı siliyordu.
Sanki taşıyordu beni
O omzumdayken onunla uçuyordum.
Yavaş yavaş güneş açtı.
Temizlenmiş onun gelişiyle gökyüzü.
Gökyüzüyle birlikte umutlar.
Gülüyordum sadece,
Gülüyordum onunla birlikte…
Titreyerek açtım gözlerimi.
Yağmur yağmıyordu artık
Yerini zevkle soğuk rüzgara bırakmıştı.
Biraz daha esti soğuk ve gaddar rüzgar.
Pis gökyüzünün eli kanlı hizmetkarı rüzgar.
Son ateşiyle yaşattığı güzel düş bitmişti ruhumun bana.
Esiyordu rüzgar,
Soğuktu kaldırım…


B.E.’07

Deniz

Gri gözlerime vuruyor günün turuncu ilk ışıkları
O gün nefes almak istemiyorum
Hergün aynı yansımaları görmemi sağlayan gözlerim acı veriyor
Kalbimin atmasını sağlayan oksijen yakıyor artık boğazımı.
Masmavi bir deniz görüyorum burnumun dibinde
Atlıyorum
Boğulacağımı sanıyorum , boğulmuyorum.
Aksine rahat rahat nefes alıyorum…
Zaman geçtikçe daha da içine çekiyor beni masmavi deniz.
Karşı koymuyorum daha da koyu diplere doğru sürüklenirken.
Bir denizatının ruhumu okşayan sesi eşlik ediyor bana.
Biri kolumdan tutuyor.
Sapsarı saçlarıyla mavi bir deniz kızı.
Masmavi.
Gezdiriyor denizini bana.
Denizatı yükseltiyor sesini.
Melodiler kalbimin içine bir ok gibi saplanırken deniz kızı okşuyor çehremi.
O anda fark ediyorum nerde olduğumu
Bakıyorum sarı saçların arasında saklanmak isteyen mavi gözlere
Bir deniz kadar derin gözlere.
Yansımamı görüyorum maviliğin keskinliği arasında.
Derin bir nefes alıyorum.
Susuyor denizatı.
Çeviriyor kafasını denizkızı.
Gözleri kararıyor.
Gerçekten yavaş yavaş uzaklaşıyor.
Yansımam hala orada. Fakat siyaha boyanıyor.
Gözümden damlıyor bir yaş
Siyah denize bembeyaz bir yaş.
Kayboluyor.
Ayağımın dibine gelip sokuluyor denizatı.
Korkuyor.
Okşuyorum onu.kapkara bedenine karşı beyaz gözleri ayakta tutuyor onu.
Yalvararak bakıyor bana.
Bırakıyorum onu arkamdan hüzünlü şarkısını söylerken
Yüzüyorum kapkara denizin içinde.
Deniz kızını bulmak için.
O kapkara gözlerini temizlemek için…


B.E.l’08

Hayat

Hayat neden sürüyor?
O kadar acımasız ki bazen.
Kendi sürünürken,bizi de sürüklüyor arkasında.
Karşı koyamıyoruz.
Ne zaman karşı koymaya çalışsak farkına varıyoruz,
Aslında biz “o”yuz.

Gözümüzü boyamaya çalışıyor aslında sadece.
Mutlu olduğumuzu sanıyoruz.
Peki buna gerçekten inanıyor muyuz?
Hayır.
Çünkü değiliz.

Mutlu olduğumuzu sandığımız zamanlar gülüyoruz.
Ya gülerken ağlıyorsak?
“o” bizim gözyaşlarımızı da silecek mi?
sahte gülücükler kondurduğu gibi.
Mutluluğumuzu uzatıp geri çektiği gibi.

Kendimizin olan birşey nasıl bu kadar acı verebiliyor ki bize?
Milyonlarca ondan var halbuki.
Hepimizin içinde.
Hepimiz değer veriyoruz oysaki ona.
Kendi hayatlarımıza.

Peki biz onu bu kadar severken nasıl da acıtabiliyor içimizi?
Cılız mutluluklarla nasıl kapatmaya çalışıyor derin lekeleri?
Nasıl nefret ettirebiliyor bu kadar kendinden?
Bu kadar acımazsız mı ki..
Bu kadar acımasız mıyız ki..

B.E.’07

Hayallerin Gerçeği

Hayallerin içinde kaybolmak ister insan.
Gerçekler kabul göremeyecek kadar acıdır çünkü.
İstemez yansın canı.
Uyuşsun ister bedeninin her bir parçası düşler ülkesinde
Uyanmaz onu uyandırmak isteyen insanlara inat.
Gözleri istemez görmek saf gerçeği.
Canını acıtan, çirkin gerçeği.
Atar güçsüz düşmüş bedenini yumuşacık hayallerinin içine..
Zorlar şansını bazen.
Hayalleri görmek ister hayata direnmesi gerekirken.
işte o anda soğuk bir damla damlar gökyüzünden alnına
açılmak istemez sımsıkı kapalı gözleri.
Sıklaşır damlalar.
Gözleri kapalıyken farkeder ona kendi kadar yakın gerçeği.



Gözlerimi açtığımda farkettim gerçeği.
Umutlarımla birlikte uçsuz bucaksız kederlerimi.
Bir vadi uzanıyordu ayaklarımın ucunda.
Simsiyah gülleri olan bir vadi.
Mutsuzdum.
Neden yaşıyordum öyleyse?
Neden atıyordu hala inat eden kalbim ?
Mutluydum oysaki hayallerimle dünyamda.
Neden uyandırdınız beni?
Dünyanın siyahlığını göstermek için mi ?
Üşüyorum.
Sırf aynı rüyayı bir daha görürüm diye tekrar kapıyorum gözlerimi…



Belkide sadece bir kez ziyaret eder umutların seni.
Kaparsın gözlerini ama tekrar göremezsin “hayallerin gerçeğini”
İşte o an yalvarırsın Tanrından tek bir şans daha.
Flu bedenler kaplar yavaş yavaş heryerini..
Ama seçemezsin yüzlerini..
Daha sıkı kaparsın gözlerini , umursamazsın acıyı.
Göremedikçe daha sert sıkarsın..
İsyan edersin ruhuna
Damlar en sonunda ufak kan damlaları şakaklarından aşağıya.
İşte o zaman hayallerinde de görürsün kırmızı gerçekleri…


B.E.’08

Kırmızı


-->
Ufacık bir sıyrıkla başladı herşey.
Bembeyaz kağıt sanki vurulmuş gibi,
Sanki acımazsızca hırpalanmış gibi;
Kanıyordu adeta.
Kanıyordu,
Belkide o beyazlığı asla bozulmayacaktı.
Belkide istediği de buydu.
Sadece anlamlı olmak istiyordu halbuki.
Hemcinsleri gibi boş,bomboş değil,
Duygularla,hemde en saf,en temiz duygularla süslenmek istiyordu.
Gitgide üzerindeki harfler de siliniyordu duygularla birlikte.
Her şey başlangıçtaki gibi olmaya başladı.
Tek bir renk
Tek bir duygu
Tek bir hayat.
Ya da,biten bir hayat..
Evet her şey başladığı gibiydi artık.
Ama bir anlamı vardı.boş değildi.
Kıpkırmızıydı sadece.
Üzerinden damlayan kan ufak bir birikinti oluşturdu.
Birden üstüne içinden neredeyse kan akan kalem düştü.
Onunla birlikte bir kol.
Ve çok geçmeden bir baş.
Ve bir vücut.
Son gördüğü elindeki kıpkırmızı kağıt oldu.
Herşey bulanıklaştı.. gözleri artık görmüyordu.
Kırmızıyı bile.
varlık ile yokluk bu kadar yakındı birbirine.
Ama biri kırmızı diğeri siyah.
Çok geçmeden heryer kırmızı oldu…
B.E.’07